2 Haziran 2012 Cumartesi

Kitap 5: Nehirde Kayan Yıldızlar - Hakan Karahan


Tesadüflere inanır mısınız? 
Ben inanırım. Hatta tesadüflerin dünyada bize bahşedilmiş olan birkaç mucizeden biri olduğunu düşünürüm. Bu yazımda bir tesadüfler zinciri ile birlikte Hakan Karahan'ın "Nehirde Kayan Yıldızlar" kitabını anlatacağım.

Kardeşimden şöyle bir e-posta aldım;
.
"5-6 sene önce sen bana randımanlı olarak okumayı kazandırdın, teşekkürler prenses... 
Amacım sana yetişebilmek ama ne mümkün. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20177974.asp"
.
Kardeşimin teşekkürünü ve ekinde göndermiş olduğu Doğan Hızlan'ın "Kitap her yerde, her zaman, her koşulda okunmalı" köşe yazısını okuyup, gururlandığımda şöyle bir cevap yazdım;

"Estağfurullah. Kitap okumak güzel ama değil mi? Keşke annemde randımanlı bir şekilde okuyabilse. Bizi kitap okumak için de köşe yazısı okumak için de ilk teşvik eden oydu..."

Bu yazışma sonrasında da annemin hoşuna gidebilecek bir kitap arayışına girdim. Zülfü Livaneli'nin Serenad'ını yeni bitirmiş ve oldukça beğenmiş hatta etkilenmişti. Bu sebeple Türk bir yazar olmasını özellikle istiyordum. 

Tam bu arayış sırasında televizyon'da Hakan Karahan'ın yeni çıkan kitabı "Nehirde Kayan Yıldızlar" kitabının tanıtım röportajı ile karşılaştık. Kitabın bir otobiyografi niteliğinde olmasından çok kendi hayatını başka bir karakter üzerinden anlatmayı tercih ettiğini belirtiyordu Hakan Karahan. Aynı gün annem ile birlikte Nişantaşı'ndaki kitapçıya giderek bu kitabı aldık. 

Annem kitabın henüz ortalarındayken ben de okumakta olduğum kitabı bitirmiştim. Sabırsızlık ederek annemden kitabı aldım ve hemen okuyarak geri vereceğimi söyledim. Kitabı okudukça annemle ilginç bulduğum kısımları paylaşıyor, Hakan Karahan'ın ailesindeki diyalogları bizdeki diyaloglara benzetip, gülümsüyorduk.

3 Mayıs akşamı iş çıkışında kardeşim ve annemle  buluştuk. Yemeği evde mi yoksa dışarıda mı yiyelim diye kararsız kaldıktan sonra Nişantaşı'nda yemeğe karar verdik. Yemek sırasında muhabbet ederken, annemin bulaşık makinesinin ne kadar ses çıkardığından ve sabahtan çalıştırdığında uyku uyutmadığını söylerken, Nehirde Kayan Yıldızlar'dan örnek vererek, Hakan Karahan'ın da benzer şekilde sabah uykularını annesinin yapmış olduğu işlerin böldüğünü örnek verdim. Annemin "Ne yapalım elde değil, anne olunca anlarsınız" serzenişinden sonra kitaptaki ortak şeylerden konuşunca kardeşim de kitabı merak etti ve bizden sonra o da okuyacağını söyledi.

Yemeğimizin sonunda restorandan çıkarken, arkası dönük uzun saçlı bir beyin tam yanından geçerken baktım ve annemle kardeşime göstererek "Hakan Karahan mı?" diye sordum. Onlar da net birşey söyleyemeyince cesaretimi toplayarak yanına gittim ve "Merhaba, Hakan Karahan mısınız?" diye sordum. "Evet" yanıtını alınca da "Çantamda kitabınız var" diyerek bir giriş yaptım. Bu tesadüf karşılaşma öncesinde, kendisinden yemek sırasında bahsettiğimizi hangi cümleler ile anlatmaya çalıştığımı pek anımsayamıyorum ama konuşmamızın sonunda "Beni çok mutlu ettiniz" dediğini net bir şekilde anımsıyorum. Kitabımı imzalaması için uzattığımda annem ve kardeşim de yanımıza gelmişti. Hem onların hem de benim ismimi yazarak kitabı imzaladı ve sonuna da şöyle bir cümle yazdı;

"Sürpriz buluşmalar adına. Hakan Karahan / 03.05.2012"


Bu güzel tesadüften sonra kitaba kaldığım yerden devam ettiğimde ise ilerleyen bölümlerin tesadüf konusunu anlatıyor olması beni bir kez daha şaşırttı. 

Gerek içeriği gerekse kurgusu ile çok hoşuma gitmiş olan Nehirde Kayan Yıldızlar, içinde bir mucize barındırması açısından benim için daha da özel oldu.

1 Haziran 2012 Cuma

Kitap 4: Atlas Shrugged - Ayn Rand

.
Atlas Silkindi ile ilgili yorumuma geçmeden önce öncelikle The Fountainhead ile ilgili yazımı tekrar anımsatmak istiyorum; http://oceanlandtoo.blogspot.com/2012/01/kitap-1-fountainhead.html 
.
Her iki kitap da oldukça uzun olmasına karşın akıcılıklarını hiç kaybetmedikleri için keyifle tamamladığımı söyleyebilirim. Bu akıcılığın formülasyonu ise her bir bölümün bir öncekinden hep bir adım daha öteye  geçmesi ve finalin zirvede biteceğini hissettiriyor olmasıydı. 
.
Eğer tüm dünyayı kapsayacak ve etkileyebilecek bir felsefeyi anlatmak istiyorsanız ya bir felsefe kitabı yazarsınız ya da Ayn Rand'in yaptığı gibi olağanüstü bir hikayeye sarmalayarak onu bir roman içinde anlatırsınız. 
.
The Fountainhead'de bireycilik ile kollektivizim arasındaki farkı ortaya koyarken Atlas Silkindi'de ise iki kavram arasındaki uçurumu gözler önüne sermektedir. Karakterlerin siyah ya da beyaz olması hiç grilere yerverilmemesi ise bu uçurumun kapanmasının imkansızlığını ortaya koymak için özellikle belirlenmiş gibidir. 
.
.
Dagny Taggart, Francisco Domingo Carlos Andres Sebastian d'Anconia, Hank Rearden, Ragnar Danneskjöld gibi kusursuza yakın karakterleri tanımanın yanı sıra meşhur Who is John Galt? sorusu ile kitabı okumayanlar tarafından bile ismi bilenen ama kim olduğu bilinemeyen John Galt'ın da artık kim olduğunu biliyorum. Tıpkı Otostopçunun Galaksi Rehberini okuyanların ya da filmini izleyenlerin "What is the meaning of life? / Hayatın anlamı nedir?" sorusunun cevabını bildikleri gibi.