17 Kasım 2011 Perşembe

Dizi 1: Boardwalk Empire - Season 1

Boardwalk Empire'ı Amerika'da 1920'li yıllarda yaşanan içki yasağı çerçevesinde, Atlantic City'de dönen kirli olayları anlatan bir dizi olarak tanımlarsam, yanlış değil ama tam doğru bir tanımlama da yapmış sayılmam.

Onun için nereden başlasam, nasıl anlatsam sorunsalı ile karşı karşıyayım...

Yıl: 1920'ler
Yer: Atlantic City
Mekan: Çoğunlukla Boardwalk ve Ritz Carlton Oteli
Müzik: All that Jazz!
Kostüm: Putting on the Ritz!
Tema: Politika, içki mafyası ve onun sahte yüzleri
Başrol: Steve Buscemi

Uzun uzun anlatmaya gerek var mı? ;)

Dizi 1: Boardwalk Empire - Season 1

Boardwalk Empire'ı Amerika'da 1920'li yıllarda yaşanan içki yasağı çerçevesinde, Atlantic City'de dönen kirli olayları anlatan bir dizi olarak tanımlarsam, yanlış değil ama tam doğru bir tanımlama da yapmış sayılmam.

Onun için nereden başlasam, nasıl anlatsam sorunsalı ile karşı karşıyayım...

Yıl: 1920'ler
Yer: Atlantic City
Mekan: Çoğunlukla Boardwalk ve Ritz Carlton Oteli
Müzik: All that Jazz!
Kostüm: Putting on the Ritz!
Tema: Politika, içki mafyası ve onun sahte yüzleri
Başrol: Steve Buscemi

Uzun uzun anlatmaya gerek var mı? ;)

Film 34: Introducing Dorothy Dandridge

Dorothy Dandridge’i tanımıyordum, bilmiyordum, dinlememiştim. Filmle birlikte dinledim, tanidim ve en önemlisi onun için çok üzüldüm. Oscar'a aday gösterilen ve gerçek anlamda bir Hollywood yıldızı olabilen ilk siyahi oyuncu ve bu aşamaya kadar gelebilmek için çok uğraşmış, çok yıpranmış ve pek çok başarısının hakkını ve keyfini tadamamıştır. Hayatının anlatıldığı bu filminde onu canlandıran Halle Berry'nin ise Oscar tarihinde en iyi kadın oyuncu ödülü alan ilk zenci olması ise bazı şeylerin geç bile olsa gerçekleşebileceğini gösteriyor...

Film 34: Introducing Dorothy Dandridge

Dorothy Dandridge’i tanımıyordum, bilmiyordum, dinlememiştim. Filmle birlikte dinledim, tanidim ve en önemlisi onun için çok üzüldüm. Oscar'a aday gösterilen ve gerçek anlamda bir Hollywood yıldızı olabilen ilk siyahi oyuncu ve bu aşamaya kadar gelebilmek için çok uğraşmış, çok yıpranmış ve pek çok başarısının hakkını ve keyfini tadamamıştır. Hayatının anlatıldığı bu filminde onu canlandıran Halle Berry'nin ise Oscar tarihinde en iyi kadın oyuncu ödülü alan ilk zenci olması ise bazı şeylerin geç bile olsa gerçekleşebileceğini gösteriyor...

Film 33: Proof

Türkçe dublajlı olarak izlediğim için tam adapte olamadım diyeceğim ama bu kadro (Anthony Hopkins, Gwenny Paltrow, Jake Gyllenhaal) ve konu itibariyle her türlü kendini izlettirmesi gerekirdi ancak filmin sonu çok zor geldi.

Film 33: Proof

Türkçe dublajlı olarak izlediğim için tam adapte olamadım diyeceğim ama bu kadro (Anthony Hopkins, Gwenny Paltrow, Jake Gyllenhaal) ve konu itibariyle her türlü kendini izlettirmesi gerekirdi ancak filmin sonu çok zor geldi.

15 Kasım 2011 Salı

Film 31: 72.Koğuş

Kitabı okumadığım için iyi bir uyarlama olup olmadığını bilemiyorum ama salt film olarak değerlendirdiğimde beğendim. 72. Koğuş’un daha önce başrolünde Kadir İnanır’ın oynadığı bir versiyonu daha vardı. Daha önce çekilmiş bir film neden tekrar çekilir bir türlü anlamıyorum. Yeniden çekimler ile Orhan Kemal gibi pekçok başarılı yazarın başka öykülerinin hakkını yitirdiğini, yapımcıların/senaristlerin de bu hakkı yediğini düşünüyorum. Sadece Türk sineması için değil, dünya sinemasındaki tekrar çekimler de içime hiç sinmiyor. Bu tekrar çekimlerin kötü olduğundan değil, yeni bir Batman, Superman karakterinin ya da yeni hikayelerin ortaya konmamasından dolayı. Yeniden çekilen film eğer bir önce çekilen filmden bir farklılık ortaya koyuyorsa o zaman bir anlamı olabilir. Örneğin, Yedi Kocalı Hürmüz’ün yeni versiyonu bir müzikal denemesiydi ve öncekine göre gerçek anlamda farklıydı.

Kısacası, bir film çekme imkanı varsa, zaten arşivde olan bir film yerine arşivlere girebilecek yeni bir film yaratmak daha anlamlı olacaktır. En azından benim bir film yaratma imkanım olsa daha önce yaratılanı yaratma değil sıfırdan yaratma lüksünü kullanırdım..

Film 32: Kalbin Zamanı

Çok hoşuma gitti. Filme eleştirel gözle bakılsa, eleştiri bombardımanına da tutulabilir ama baştan sona sevdim ben bu romantik polisiye filmi. İlk dakikalarından itibaren masal dinler gibi bir huşu içinde izledim. İnsanların gençlikte duyduğu aşk heyecanlarının aslında yıllar içinde hiç kaybolmadığını sadece yaş itibariyle içerilerde biryerlere saklandığını anlamış oldum.

Filmde oyunculuğu ile dikkatimi çeken Arda Kanpolat’ın maalesef filmdeki asansörün boşluğuna atlayarak intihar ettiğini öğrendim. Asansörün film içerisinde belirgin bir rolü vardı ve gerçek hayatta da bir etkisi olması çok kötü bir tesadüf olmuş.

Film 31: 72.Koğuş

Kitabı okumadığım için iyi bir uyarlama olup olmadığını bilemiyorum ama salt film olarak değerlendirdiğimde beğendim. 72. Koğuş’un daha önce başrolünde Kadir İnanır’ın oynadığı bir versiyonu daha vardı. Daha önce çekilmiş bir film neden tekrar çekilir bir türlü anlamıyorum. Yeniden çekimler ile Orhan Kemal gibi pekçok başarılı yazarın başka öykülerinin hakkını yitirdiğini, yapımcıların/senaristlerin de bu hakkı yediğini düşünüyorum. Sadece Türk sineması için değil, dünya sinemasındaki tekrar çekimler de içime hiç sinmiyor. Bu tekrar çekimlerin kötü olduğundan değil, yeni bir Batman, Superman karakterinin ya da yeni hikayelerin ortaya konmamasından dolayı. Yeniden çekilen film eğer bir önce çekilen filmden bir farklılık ortaya koyuyorsa o zaman bir anlamı olabilir. Örneğin, Yedi Kocalı Hürmüz’ün yeni versiyonu bir müzikal denemesiydi ve öncekine göre gerçek anlamda farklıydı.

Kısacası, bir film çekme imkanı varsa, zaten arşivde olan bir film yerine arşivlere girebilecek yeni bir film yaratmak daha anlamlı olacaktır. En azından benim bir film yaratma imkanım olsa daha önce yaratılanı yaratma değil sıfırdan yaratma lüksünü kullanırdım..

Film 32: Kalbin Zamanı

Çok hoşuma gitti. Filme eleştirel gözle bakılsa, eleştiri bombardımanına da tutulabilir ama baştan sona sevdim ben bu romantik polisiye filmi. İlk dakikalarından itibaren masal dinler gibi bir huşu içinde izledim. İnsanların gençlikte duyduğu aşk heyecanlarının aslında yıllar içinde hiç kaybolmadığını sadece yaş itibariyle içerilerde biryerlere saklandığını anlamış oldum.

Filmde oyunculuğu ile dikkatimi çeken Arda Kanpolat’ın maalesef filmdeki asansörün boşluğuna atlayarak intihar ettiğini öğrendim. Asansörün film içerisinde belirgin bir rolü vardı ve gerçek hayatta da bir etkisi olması çok kötü bir tesadüf olmuş.

Film 30: The Adventures of Tintin

Bu filmin animasyon kategorisinden çok aksiyon kategorisine daha uygun olduğunu düşünüyorum. Çünkü izlerken animasyon değil de gerçek bir macera filmi izliyormuşum gibi hissettim. Filmdeki isimlerle çevirideki isimlerin neden birbirine uymadığını halen anlayamamakla birlikte, eski dostları görmek onlarla birlikte koşuşturmak pek keyifliydi...

Tintin'in ilk sahnede portresini yaptırdığı sırada klasik görünümden yeni görüntüsüne geçiş yapılan sahne çok iyi düşünülmüştü. Her ne kadar film boyunca klasik görünümü görmek istesem de...

Kitap 16: Binlerce Şehit - Hans Habe

Binlerce Şehit, Hans Habe'nin 2. Dünya Savaşı'nda cephede başından geçenleri anlatan bir kitap. Habe'nin içinde bulunduğu bölük, öyle çok önemli bir çatışmaya katılmasa da yol boyunca bir bilinmeyene doğru ilerlemeleri, gergin bekleyişleri, esir düştüklerinde ve kaçarken yaşadıkları oldukça etkileyiciydi. Savaşın aktif çatışmasının yanı sıra sadece cephede bulunmanın bile ne kadar yıpratıcı olduğunu da anlamamızı sağlıyor. Her zamanki gibi yüreğinde iyilik olan insanlar olmasa ne Hans Habe(ler) sağ kalabilirdi ne de bu kitap(lar) yazilabilirdi...

Kitapların arasında bulduğum kağıtlar, notlar, sayfa ucu kıvrıkları sayesinde benden önce de birilerinin o sayfada olmuş olduğunu bilir ve farklı zamanlarda olsak bile "aynı anı" o sayfalarda yaşadığımızı düşünürüm.

Binlerce Şehit'i sahaflardan aldığım için yeni baskı değil, ikinci el bir kitap. 193. sayfasındaki bölümün adı da "Hoşçakal, Yaşamak". Bu bölüm başlığının hemen yanına ise 1974 yılına ait bir posta pulu yapıştırılmış. Biraz araştırdığımda puldaki resmin Max Beckmann'ın "Large Still Life With Telescope" isimli illustrasyonu olduğunu öğrendim.

Kimbilir bu pulu kim ve neden yapıştırdı buraya? Her ne nedenle yapıştırdıysa, seneler sonra bu satırların yazılmasına vesile olmuştur ve bence iyi de olmuştur...

Film 30: The Adventures of Tintin

Bu filmin animasyon kategorisinden çok aksiyon kategorisine daha uygun olduğunu düşünüyorum. Çünkü izlerken animasyon değil de gerçek bir macera filmi izliyormuşum gibi hissettim. Filmdeki isimlerle çevirideki isimlerin neden birbirine uymadığını halen anlayamamakla birlikte, eski dostları görmek onlarla birlikte koşuşturmak pek keyifliydi...

Tintin'in ilk sahnede portresini yaptırdığı sırada klasik görünümden yeni görüntüsüne geçiş yapılan sahne çok iyi düşünülmüştü. Her ne kadar film boyunca klasik görünümü görmek istesem de...

Kitap 16: Binlerce Şehit - Hans Habe

Binlerce Şehit, Hans Habe'nin 2. Dünya Savaşı'nda cephede başından geçenleri anlatan bir kitap. Habe'nin içinde bulunduğu bölük, öyle çok önemli bir çatışmaya katılmasa da yol boyunca bir bilinmeyene doğru ilerlemeleri, gergin bekleyişleri, esir düştüklerinde ve kaçarken yaşadıkları oldukça etkileyiciydi. Savaşın aktif çatışmasının yanı sıra sadece cephede bulunmanın bile ne kadar yıpratıcı olduğunu da anlamamızı sağlıyor. Her zamanki gibi yüreğinde iyilik olan insanlar olmasa ne Hans Habe(ler) sağ kalabilirdi ne de bu kitap(lar) yazilabilirdi...

Kitapların arasında bulduğum kağıtlar, notlar, sayfa ucu kıvrıkları sayesinde benden önce de birilerinin o sayfada olmuş olduğunu bilir ve farklı zamanlarda olsak bile "aynı anı" o sayfalarda yaşadığımızı düşünürüm.

Binlerce Şehit'i sahaflardan aldığım için yeni baskı değil, ikinci el bir kitap. 193. sayfasındaki bölümün adı da "Hoşçakal, Yaşamak". Bu bölüm başlığının hemen yanına ise 1974 yılına ait bir posta pulu yapıştırılmış. Biraz araştırdığımda puldaki resmin Max Beckmann'ın "Large Still Life With Telescope" isimli illustrasyonu olduğunu öğrendim.

Kimbilir bu pulu kim ve neden yapıştırdı buraya? Her ne nedenle yapıştırdıysa, seneler sonra bu satırların yazılmasına vesile olmuştur ve bence iyi de olmuştur...

Film 29: Madame Irma

Siz siz olsun en zor anınızda bile gerçekleri sakın sevdiklerinizden saklamayın.
Yoksa Bay Francis olur Madam İrma :)

Film 29: Madame Irma

Siz siz olsun en zor anınızda bile gerçekleri sakın sevdiklerinizden saklamayın.
Yoksa Bay Francis olur Madam İrma :)