18 Mayıs 2009 Pazartesi

İnanmam olamaz inanmam...

Uzakta gördüğüm yüz benim mi?
Birini arayan gözlerim mi?
Yalvaran boş kalan ellerim mi?
İnanmam olamaz inanmam...

Bu yollar bu çıkmaz kaderim mi?
Yanımda ağlayan ses benim mi?
Şu giden yabancı sevgilim mi?
İnanmam olamaz inanmam...

Birden nasıl oldu değişti?
Herşey bir başka renkti
Mavi toz pembe yemyeşildi
Gördüğüm rüya bu değildi
.
İçinden yıkılan eserim mi?
Kendini kandıran sözlerim mi
Gelmesin son günüm bekledim mi?
İnanmam olamaz inanmam...

Birden nasıl oldu değişti?
Herşey bir başka renkti
Mavi toz pembe yemyeşildi
Gördüğüm rüya bu değildi

Fikret Şenes

İnanmam olamaz inanmam...

Uzakta gördüğüm yüz benim mi?
Birini arayan gözlerim mi?
Yalvaran boş kalan ellerim mi?
İnanmam olamaz inanmam...

Bu yollar bu çıkmaz kaderim mi?
Yanımda ağlayan ses benim mi?
Şu giden yabancı sevgilim mi?
İnanmam olamaz inanmam...

Birden nasıl oldu değişti?
Herşey bir başka renkti
Mavi toz pembe yemyeşildi
Gördüğüm rüya bu değildi
.
İçinden yıkılan eserim mi?
Kendini kandıran sözlerim mi
Gelmesin son günüm bekledim mi?
İnanmam olamaz inanmam...

Birden nasıl oldu değişti?
Herşey bir başka renkti
Mavi toz pembe yemyeşildi
Gördüğüm rüya bu değildi

Fikret Şenes

17 Mayıs 2009 Pazar

Dagdaki Agac Uzerine...


Zerdust, bir aksam "Alaca inek" denen sehrin etrafini saran daglarda yalniz dolasirken bir delikanliya rastladi. Bu delikanlinin kendisinden cekindigini, daha once karsilastiklari bir vakit hatirlamisti. Genc, bir agaca yaslanmis, yorgun bir edayla vadiyi ve sessizligi dinliyordu. Zerdust, delikanlinin yanindaki agaci tuttu ve soyle dedi:

"Bu agaci ellerimle sallamak istesem bunu yapamam; fakat bizim goremedigimiz ruzgar, onu sarsar ve istedigi tarafa eger. Biz en cok gorunmeyen eller tarafindan egilir ve yogruluruz"
.....

"Insanin hali de bu agac gibidir. Yukseklere ve ve aydinliklara cikmak istedigi oranda kokleri topraga, asagiya, karanliga, derine ve kotuluge dalar!".

.....

"Agac bu yuksek dagda yalniz duruyor. Boyu insani ve hayvani asmistir. Eger konusmak isteseydi onu anlayacak kimse bulunmazdi. O, o kadar boylanmistir. -Simdi bekliyor ama- Neyi bekliyor? Bulutlara yakin duruyor; galiba ilk yildirimi bekliyor."

Böyle Buyurdu Zerdüşt / Friedrich Nietzsche

Dagdaki Agac Uzerine...


Zerdust, bir aksam "Alaca inek" denen sehrin etrafini saran daglarda yalniz dolasirken bir delikanliya rastladi. Bu delikanlinin kendisinden cekindigini, daha once karsilastiklari bir vakit hatirlamisti. Genc, bir agaca yaslanmis, yorgun bir edayla vadiyi ve sessizligi dinliyordu. Zerdust, delikanlinin yanindaki agaci tuttu ve soyle dedi:

"Bu agaci ellerimle sallamak istesem bunu yapamam; fakat bizim goremedigimiz ruzgar, onu sarsar ve istedigi tarafa eger. Biz en cok gorunmeyen eller tarafindan egilir ve yogruluruz"
.....

"Insanin hali de bu agac gibidir. Yukseklere ve ve aydinliklara cikmak istedigi oranda kokleri topraga, asagiya, karanliga, derine ve kotuluge dalar!".

.....

"Agac bu yuksek dagda yalniz duruyor. Boyu insani ve hayvani asmistir. Eger konusmak isteseydi onu anlayacak kimse bulunmazdi. O, o kadar boylanmistir. -Simdi bekliyor ama- Neyi bekliyor? Bulutlara yakin duruyor; galiba ilk yildirimi bekliyor."

Böyle Buyurdu Zerdüşt / Friedrich Nietzsche

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Sonnet 128 / William Shakespeare


Sen benim musikîmsin, o güzelim ellerin

Kutlu tahta tuşlarda nağmeler yaratınca

Ve coşup durmasıyla ahenk dolu tellerin

Can kulağıma o hoş ezgiler can katınca,

Çevik sıçrayışlarla yumuşacık avcunu

Öpüp duran o tuşlar beni kıskandırıyor,

Zavallı dudaklarım hasat sanıyor bunu,

Tahtadaki cürete bakıp duruyor mosmor.

Ne eşsiz zevk: danseden tuşlar gibi olmayı

Özlemek, parmakların dolaşırken kayarak

O tuşların üstünde coşmak, cansız tahtayı

Yaşayan dudaklardan daha çok kutsayarak.


Arsız tuşlar sevinsin: uzat parmaklarını
Ve öpeyim diye ver bana dudaklarını.



~~~


How oft when thou, my music, music play'st
.
Upon that blessèd wood whose motion sounds

With thy sweet fingers, when thou gently sway'st

The wiry concord that mine ear confounds,

Do I envy' those jacks that nimble leap

To kiss the tender inward of thy hand,

Whilst my poor lips, which should that harvest reap,

At the wood's boldness by thee blushing stand.

To be so tickled they would change their state

And situation with those dancing chips,

O'er whom thy fingers walk with gentle gait,

Making dead wood more blest than living lips.

Since saucy jacks so happy are in this,
Give them thy fingers, me thy lips to kiss.

William Shakespeare

Sonnet 128 / William Shakespeare


Sen benim musikîmsin, o güzelim ellerin

Kutlu tahta tuşlarda nağmeler yaratınca

Ve coşup durmasıyla ahenk dolu tellerin

Can kulağıma o hoş ezgiler can katınca,

Çevik sıçrayışlarla yumuşacık avcunu

Öpüp duran o tuşlar beni kıskandırıyor,

Zavallı dudaklarım hasat sanıyor bunu,

Tahtadaki cürete bakıp duruyor mosmor.

Ne eşsiz zevk: danseden tuşlar gibi olmayı

Özlemek, parmakların dolaşırken kayarak

O tuşların üstünde coşmak, cansız tahtayı

Yaşayan dudaklardan daha çok kutsayarak.


Arsız tuşlar sevinsin: uzat parmaklarını
Ve öpeyim diye ver bana dudaklarını.



~~~


How oft when thou, my music, music play'st
.
Upon that blessèd wood whose motion sounds

With thy sweet fingers, when thou gently sway'st

The wiry concord that mine ear confounds,

Do I envy' those jacks that nimble leap

To kiss the tender inward of thy hand,

Whilst my poor lips, which should that harvest reap,

At the wood's boldness by thee blushing stand.

To be so tickled they would change their state

And situation with those dancing chips,

O'er whom thy fingers walk with gentle gait,

Making dead wood more blest than living lips.

Since saucy jacks so happy are in this,
Give them thy fingers, me thy lips to kiss.

William Shakespeare