Uzun zamandir aski bu kadar guzel ve carpici anlatan bir film izlememistim. Her ne kadar filmin turu romantik komedi olsa da basindan sonuna kadar gozlerimi kirpmadan ve yer yer gerilerek izledim. Anlatilmaz yasanir derler ya bu film de anlatilmaz izlenir.
Son olarak,
cap ou pas cap? ;)
Seneler once izlemistim. Tekrar izledigim bircok detayi hatirliyor olmama sasirdim. Buyuklere masallar tadinda olan bu tarz filmlerin ismi Tim Burton ve Johnny Depp yine mukemmel bir is cikartmislar. Filmin jeneriginden itibaren -onceden bilmeseniz bile- "bir Tim Burton filmi" oldugunu kolaylikla anlayabilirsiniz...
Johnny Depp'in oyunculugunun ise dort dortluk oldugunu belirtmeme gerek yok sanirim ;)
Filmde makas ellere sahip Edward Scissorhands araciligi ile aslinda toplumun/ insanlarin farkli olana karsi tutumlari basta olmak uzere irdelenip, elestiriliyorlar...
Tekrar tekrar izleyin, izlettirin.
Film, otistik olan oglunu (aslinda bir nevi kendisini de) hayata baglamak icin maraton kosuna hazirlayan bir anne ile seneler once atletligi birakmis ve dunyada hicbir amaci kalmamis bir adamin zorunlu hizmet sebebi ile bu anne-ogula istemeye istemeye yardim etmesini konu aliyor.
Basindan itibaren verilen bircok detayin finale dogru tek tek karsimiza cikmasi filmin etkileyiciliginin artmasinda onemli rol oynamis.
Tabi filmin etkileyiciliginde final sahnesinin de payi oldukca fazla.
Ben Ruhi Bey Nasilim oyununun Edip Cansever'in ayni adli siirinden uyarlandigini duyunca siir dinlemeyi sevmedigim icin basta gitmek istememistim. Simdi ise iyi ki kendimi degilde arkadaslarimi dinleyip, oyuna gitmisim diyorum. Ugur Polat belki siirin dizelerini soyluyordu ama ayni zamanda da yasiyordu. Oyunda gercekten Ruhi Bey'e donusmustu ya da sanki Ruhi Bey karakteri onun icin yaratilmisti. Keske, Edip Cansever de bu oyunu izleyebilseydi.
Gonul rahatligi ile gidip, izlemenizi tavsiye ederim.
Oyunun sahnelendigi AKM'nin yanindaki Aziz Nesin Sahnesi'ne ise bugun ilk kez gittim. Biraz bakimsiz kalmis olmasi uzucu. Bilet bulmak oldukca guc olsa da siz siz olun sakin ama sakin balkonlardan bilet almayin.
Son olarak siirin basindan bir bolum:
- Ben Ruhi Bey Nasilim -
gordun mu hic suyun yanmasini tuzda
gordum ben bu yasam boyu iniltiyi
buyuk bahcelerin kucuk icinde
saksilardan birinde
gordum de
uyurken uyandirilmis gibi
beni bir sardunya buyuttu belki.
o ben kibir kadında bir çocuk hayaleti mi?
bir çocukta bir kadın hayaleti mi?
yalnızca bir hayalet mi yoksa?ne peki?
yere dökülen bir un sessizliği mi?
göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi?
işini bitirmiş bir org tamircisinin
tuşlardan birine dokunacakkenki
dikkati ve tedirginliği mi?
...
Film kendi kurallari icinde yani "yollayacaklari bomba ne kadar buyuk olursa olsun gunesi etkileyebilir mi?" vs gibi sorulara takilmadan izlenirse keyif alinabilecegini dusunuyorum.
spoiler
Gorev bilinci yani insan soyunun devam etmesi sorumlulugu ile herseye ragmen kendi yasamlarini feda etme arasinda yasadiklari ikilem guzel yansitilmisti. en iyisini psikolog yapti ;)
AKM'de izledigim Macbeth Operasi'ndan maalesef memnun kaldigimi soyleyemeyecegim. Sebebine gelince, sahne acilir acilmaz cadirolunde cikan sanatcilarin kostumu ile baslayayim. Bembeyaz yerlere kadaruzanan elbise ustune, kan surulmus yine beyaz onlukler ve en kotusu beyaztulbent seklinde baglanmis sac ortuleri ile ciktilar. Yuzleri de yine beyazaboyanmisti. Adi uzerinde cadilar ama maalesef mezbahada calisan isci kizlargibi giyinmislerdi. Izlerken su ortuleri cikarip saclarini kabarik yapsalarbiraz olsun kurtarabilirler mi falan diye dusunurken, Macbeth ve diger oyuncular sahneye cikti. Tum erkek operacilarin pantolonlari yandan cepli,amerikan askeri pantolonlarindandi ve postal gitmislerdi. Askerlerin kafalarina bisikletci kaski takmis olmalarindan bahsetmiyorum bile. Neyse,artik kostumlere takilmayayim dedim. Bu sirada taht! gozume carpti. Basit uc basamakli beyaz bir merdiven seklinde ve en kotusu kir pas icindeydi. Tamam beyaz renk olunca mutlaka oyunun sonuna dogru kirleniyordur ama daha oyunun basiydi ve hic kullanilmamisti. Aslinda taht, sahne arkasinda acilip kapanan paravan ve sandalyeler disinda baska bir dekor da yoktu.
Kafamda surekli dekor, kostum tasarlama calismalarindan siyrildikca oyuna odaklanmaya calistim ama nafile. Bir hafta oncesinde "The Phantom of the Opera" filmini (2004) izlemistim. Sanirim oradaki gorkemli sahne bilinc altina yerlesmis olacak ki ister istemez karsilastirma yapip durdum. Boylelikle sahneye konulan eser kadar dekor, kostum, koreografi gibi yan ogelerin de onemli oldugunu bir kez daha anlamis oldum.
Italyanca olan oyunda opera sanatcilari oldukca basariliydi.
Oyun bittikten sonra en cok alkisi alan ise, orkestra sefiydi. Onden dorduncu sirada oturdugum icin oyun sirasinda orkestra sefini rahatlikla gorebiliyordum. Zaman zaman durup onu izlerken buldum kendimi. Coskulu bir sekilde orkestrayi yonledirirken bir an icin sanki muzisyenler batonlardan gelen yonlendirmeleri degilde onun ruh halini yansitiyor gibiydi. O costukca cosan, sakinlestikce sakinlesen muzigi dinlemek hostu :)
Muzikallerde karakterlerin normal yasamdakinin aksine duygu ve dusuncelerini sarkilarla soylemeleri hosuma gidiyor. Genelde bu sarki soyleme sirasinda ortam / atmosfer degisip, cogu zaman fantastik bir hal almasi da hosuma gidiyor. Sanki gozleri dunyayi gormuyor ya da baska turlu goruyor gibi... Sarki bitince o havadan cikilir, gercek, renksiz, duygusuz dunyaya geri donus olur. Hatta cogu zaman o an bir hayalden ibaret olup, gercekte o duygu ve dusuncelerini dile getirmeye korkarlar ama o an hep gercegi yansitir. Gercek hayatta mumkun olamayacak detaylari ile birlikte... Durup dururken ortamin degismesi, kisilerin sarki soylemesi garip gelir ve muzikal filmler pek ciddiye alinmaz/sevilmez kimi zaman. Oysa cogu zaman icimizde yasadiklarimizin, hayal ettiklerimizin disa vurulsa nasil olabilecegini gormemize imkan verir muzikaller. Kisacasi duygu ve dusunceleri ifade etmede bir siniri olmamasi sebebiyle muzikalleri seviyorum...
Neyse, konuyu "Once"a baglayayim. Once'da bahsettigim gibi atmosfer degisiklikleri, abartilar vs. yok. Onun icin bildigimiz, alistigimiz muzikal film formatinda olmadigini belirteyim. Dublin'de bir elektrik supurgesi tamircisi ile cicek satan gocmen bir kizin ortak noktalari olan muzik sayesinde tanismalarini ve arkadasliklarini konu aliyor. Dogal, icten ve Dublin'in soguk goruntulerine ragmen simsicacik bir film... Sarkilarin "hepsi" birbirinden guzel. Ozellikle kizin yazdigi "If you want me" sarkisi ve bu sarkiyi soyledigi sahne (pil diyeyim izleyenler anlar) bana gore filmin en guzel sahnesiydi.
Mutlaka ama mutlaka bir kez (Once) daha sonra istege gore defalarca izlenmesi gereken bir film.
1950 Kore Savasi sirasinda uc Kuzey Koreli, iki Guney Koreli ve bir Birlesmis Milletler askerinin yolu Dongmakgol isimli sirin bir koyde kesisiyor. Birbirine dusman olan bu askerlerin dunya dahil herseyden bihaber koylu halk ile yasadiklarini gulumseyerek ve ayni zamanda savasin aslinda ne kadar anlamsiz olduguna isyan ederek izledim. Konusuyla oldugu kadar masalsi goruntuleri de buyuleyen bir filmdi...
Film bittikten sonra, Dongmakgol'da yasamanin hayalini kuracaginizi garanti ediyorum.
Spoiler
Misir ambarinin havaya ucup patlamis misirlarin yagmur gibi yagdigi sahne ve yaban domuzunun agir cekimde askerleri ve halki kovaladigi sahneler gorsellik acisindan mukemmeldi.
Filmi izlerken konuyu bir nebze cozseniz ve sonunu da tahmin edebiliyorum desenizde yine de film finalde sasirtmayi basariyor. Filmi sadece finale indirgemezsek gerek yaratilan atmosfer gerekse Christian Bale'in oyunculugu ile 101 dakikanin nasil gectigini anlamadim. Christian Bale, bu filmde bir senedir uyumayan ve adeta gorunmeyecek kadar zayif olan Trevor Reznik rolu ile iyiden iyiye beni soke etmistir.
Rol icin iskelet haline donmesini kelimeler ile anlatamayacagim icin buraya bir "once - sonra" fotograflarini koymak lazim.
Once
Sonra
26-The Portrait of a Lady - http://www.imdb.com/title/tt0117364/ - 28.02.2008Christian Bale'in elimde olan filmlerine devam ettim. Gerci bu filmde cok ufak bir rolu varmis ama kadronun hepsi super. Nicole Kidman, John Malkovich, Viggo Mortensen ve filmdeki kuzen karakteri ile filmde "en" sevdigim kisiyi oynayan Martin Donovan. Biraz agir ilerleyen bir yapisi olsa da ben sevdim bu filmi. Ozellikle genc bir kizin evlilik karari gibi onemli! bir konuya yaklasimini, hissettiklerini ve en onemlisi kafa karisikliklarini cok guzel anlatiyor.
Christian Bale ile birlikte Russell Crowe'un basrolunde oldugu bir western filmi. Filmi bir butun olara cok sevmesemde yaratilan karakterlerin hemen hepsi baska fimlere basrol olabilecek kapasitedeydi. Christian Bale ise bu sefer zorlu bir hayat mucadelesi veren baba rolundeydi. Filmde baba-ogulu ilk yanyana gordugumde, Cristian Bale'in cocugun babasi rolunde oynamak icin cok genc oldugunu dusundum. Ancak, bu yas farkini hic mi hic hissettirmeden oynadi ve oyunculugunu bir kez daha takdir ederken "bu Russell Crowe'un dedesini bile oynar" dedim :)
22-Equilibrium - http://www.imdb.com/title/tt0238380/ - 21.02.2008 1984 kitabini okuyanlar hemen imdb'de senaryo kismina bakacaklardir. Ancak, George Orwell ismini goremiyorsunuz. 1984 kitabi ile hemen hemen ayni mantikta cekilmis, sadece nuans farkliliklari ile ayriliyor. Christian Bale'in oyunculugu dort dortluktu. Zaten bu filmden sonra elimde olan tum filmlerini izlemeye karar verdim. Gerek oyuncu kadrosu gerekse her zaman ilgimi cekmis olan sihirbazlik konusu ile oldukca iyi bir filmdi. Ozellikle film isminin secimi cok zekice. Sihirbazlarin gosterileri uc bolumden olusuyor; vaat, donemec ve final kismi olan prestij seklinde.
Iste bu son kisim icin iki sihirbaz Christian Bale ile Hugh Jackman arasindaki amansiz prestij mucadelesini izlemek keyifliydi. Ayrica, ayni doneme denk gelen Tesla - Edison cekismesine de gonderme yapiliyor.
Filmi tek cumle ile ozetlemek gerekirse "satranc oyunu gibi"
19- Cyrano De Bergerac - http://www.imdb.com/title/tt0042367/ - 18.02.2008 18- Imagine Me & You - http://www.imdb.com/title/tt0421994/ - 13.02.2008 17-Across The Universe - http://www.imdb.com/title/tt0445922/ - 06.02.2008 Kitap2)Cyrano De Bergerac - Edmond Rostand - http://www.ilknokta.com/V2/Pg/MetaDetail/Number/4675.htm - 06.02.2008Film, 12 yasinda olan ancak 5-6 yasinda gibi gorunen "Simon Birch" ve yine 12 yasinda olan en iyi arkadasi Joe'nun dostluk, inanc, guven uzerine kurulu hikayesini anlatiyor. Ve her ikisi de oyle iyi bir performans sergilemisler ki adeta izlerken rol yaptiklarini unutuverdim.
Film boyunca minik Simon Birch'un (gerci minik demek ne kadar dogru bilmiyorum. Onca yetiskinden daha buyuktu bence...) tum olumsuzluklara ragmen hayata bakisini, azmini, kararliligini, inancini hem gulumseyerek hemde aglayarak karisik duygularla izledim...
Filmin muzikleri de oldukca guzeldi. Ozellikle Simon'in capkinlik! hallerinde calan "Fever" mukemmel bir secim olmus ;)
Izlememis olanlara siddetle tavsiye eder ve simdilik 2008 yilinda izlemis oldugum en iyi film ilan ederim Simon Brich'u :)